Diyabetik Retinopati
İçindekiler
Diyabetik Retinopati: Şeker Hastalarında Göz Sağlığı, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri
Diyabet (şeker hastalığı), çağımızın en yaygın kronik hastalıklarından biri olmasının yanı sıra, vücuttaki damar sistemini sessizce yıpratan sistemik bir sendromdur. Bu yıpranmanın en dramatik sonuçlarından biri, gözün en hayati tabakası olan retina üzerinde gerçekleşir. Tıbbi literatürde Diyabetik Retinopati olarak adlandırılan bu durum, gelişmiş toplumlarda çalışma çağındaki yetişkinler arasında görülen “önlenebilir körlüğün” bir numaralı nedenidir.
Birçok diyabet hastası, görme keskinliği bozulmadığı sürece gözlerinin sağlıklı olduğunu düşünme eğilimindedir. Oysa diyabetik retinopati, çoğu zaman son aşamaya gelene kadar, yani göz içinde ciddi bir kanama veya ödem oluşana kadar hiçbir belirti vermeden ilerleyebilir. Bu nedenle, diyabet tanısı almış her bireyin, gözlük muayenesinden bağımsız olarak, retina sağlığını yakından takip etmesi hayati önem taşır.
1. Diyabetik Retinopati Nedir? Gözde Neler Olur?
Gözümüzü bir fotoğraf makinesine benzetecek olursak; retina, makinenin en arkasında bulunan, ışığı algılayan ve görüntüyü elektrik sinyallerine dönüştürüp beyne ileten “film şeridi”dir. Retina, görevini yapabilmek için vücudun en yoğun ve en ince kılcal damar ağlarından biriyle beslenir.
Diyabetik retinopati, kanda kronik olarak yüksek seyreden glikozun (şekerin), bu hassas kılcal damarların duvar yapısını bozmasıyla ortaya çıkan bir damar hastalığıdır. Süreci daha iyi anlamak için bir “su tesisatı” benzetmesi yapabiliriz:
-
Boruların Çürümesi (Damar Hasarı): Yüksek şeker, damar duvarlarını oluşturan hücrelerin (perisitler) ölmesine ve damar duvarının zayıflamasına neden olur.
-
Sızıntı (Ödem ve Kanama): Zayıflayan damar duvarları, içindeki kanı, serumu ve yağları dışarı sızdırmaya başlar. Tıpkı delik bir hortumun etrafı ıslatması gibi, retina dokusu sızan sıvıyla şişer (ödem) ve işlevini kaybeder.
-
Tıkanıklık (İskemi): Bazı damarlar tamamen tıkanır. Kan gitmeyen retina bölgeleri oksijensiz kalır (iskemi).
-
Yanlış Tesisat Döşenmesi (Neovaskülarizasyon): Oksijensiz kalan retina, “imdat” çağrısı olarak VEGF adı verilen bir protein salgılar. Bu protein, gözde yeni damarların oluşmasını tetikler. Ancak bu “yeni” damarlar, olması gereken sağlam damarlar değil; duvarları olmayan, çok kırılgan, çürük yapılardır. En ufak bir zorlanmada gözün içine şiddetli kanamalar yaparlar.
İşte bu süreçlerin tamamına Diyabetik Retinopati denir.
2. Kimler Risk Altında?
“Benim şekerim sadece sınırda” veya “Sadece hap kullanıyorum, iğne yapmıyorum” gibi düşünceler, retina hasarı riskini ortadan kaldırmaz. Tip 1 veya Tip 2 fark etmeksizin tüm diyabet hastaları risk altındadır. Ancak bazı faktörler riski katlayarak artırır:
• Diyabetin Süresi
En belirleyici faktör zamandır. Diyabet tanısı konulduktan sonraki ilk 5 yıl içinde retinopati görülme sıklığı düşüktür. Ancak hastalık süresi 10-15 yılı aştığında, hastaların %50’sinden fazlasında retinada bir miktar bozulma başlar. 20 yıllık diyabet hastalarının ise %80’ine yakınında retinopati bulgularına rastlanır.
• Kan Şekeri Kontrolü (HbA1c)
Kan şekeri ne kadar dalgalı ve yüksek seyrederse, damar hasarı o kadar hızlı gelişir. 3 aylık ortalama kan şekerini gösteren HbA1c değerinin %7’nin altında tutulması, retinopati riskini ve ilerleme hızını ciddi oranda düşürür.
• Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon)
Zaten şeker nedeniyle zayıflamış olan damar duvarlarına, bir de yüksek kan basıncı eklendiğinde, sızıntı ve kanama riski çok daha artar. Tansiyon kontrolü, en az şeker kontrolü kadar önemlidir.
• Yüksek Kolesterol ve Lipidler
Kandaki yağ oranının yüksekliği, sızdıran damarlardan retinaya yağ (eksuda) geçişini artırır. Bu yağlar sarı nokta üzerinde birikerek görmeyi bozar.
• Gebelik
Hamilelik, metabolik dengeleri değiştirdiği için mevcut bir retinopatiyi hızla kötüleştirebilir. Diyabetik kadınların hamilelik planlamadan önce mutlaka göz doktoruna görünmesi gerekir. (Not: Gebelik şekeri / Gestasyonel diyabet genellikle kalıcı retinopati yapmaz).
3. Diyabetik Retinopati Evreleri (Detaylı Anlatım)
Hastalık genellikle dört ana evrede incelenir. İlk üç evre “Non-Proliferatif” (yeni damar oluşumu olmayan), son ve en ağır evre ise “Proliferatif” (yeni ve kanayan damarların olduğu) evredir.
Evre 1: Hafif Non-Proliferatif Retinopati
Retina damarlarının duvarlarında “mikroanevrizma” adı verilen minik baloncuklar oluşur. Bu aşamada görme genellikle etkilenmez ve tedavi gerektirmez. Ancak bu baloncuklar, “fırtına öncesi sessizlik” gibidir; hastalığın başladığının ilk kanıtıdır.
Evre 2: Orta Non-Proliferatif Retinopati
Hastalık ilerledikçe, retinayı besleyen bazı damarlar tıkanmaya başlar. Mikroanevrizmaların sayısı artar, küçük nokta kanamalar ve damar dışına sızıntılar görülür.
Evre 3: Şiddetli Non-Proliferatif Retinopati
Bu evre, “kırmızı alarm” evresidir. Birçok kılcal damar tıkanmıştır. Retina dokusu ciddi düzeyde oksijensiz (iskemik) kalmıştır. Beyne ve göz dokularına “Beni besle, yeni damar gönder” sinyalleri (VEGF) yoğun şekilde salgılanmaya başlar. Hasta hala net görüyor olabilir, ancak göz çok büyük bir kanama riskinin eşiğindedir.
Evre 4: Proliferatif (İleri) Diyabetik Retinopati
İskemik retinanın çağrısına yanıt olarak, retina yüzeyinde ve görme siniri üzerinde anormal, yeni damarlar (neovaskülarizasyon) oluşur. Bu damarlar vücudun normal damarları gibi değildir; adeta “çürük” yapıdadırlar.
• Risk: Bu damarlar uykuda, öksürürken veya ağır kaldırırken aniden yırtılarak gözün içindeki boşluğa (vitreus) kan dolmasına neden olur.
• Sonuç: Hasta “gözüme perde indi”, “kırmızı görüyorum” veya “tamamen karardı” şikayetiyle acil başvurur. Ayrıca bu evrede oluşan zarlar, retinayı çekip yerinden ayırabilir (Traksiyonel Retina Dekolmanı).
4. Diyabetik Makula Ödemi (Sarı Nokta Ödemi – DMÖ)
Diyabet hastalarında görme azalmasının, bulanık görmenin ve okuma zorluğunun en sık nedeni kanama değil, “Sarı Nokta Ödemi”dir.
• Nedir? Makula (sarı nokta), retinanın tam merkezinde bulunan, renkli görmemizi, yüzleri tanımamızı ve okumamızı sağlayan en değerli bölgedir. Diyabetik retinopatinin herhangi bir evresinde (başlangıç evresinde bile), hasarlı damarlardan sızan sıvı ve proteinler bu bölgede birikirse, retina sünger gibi şişer.
• Etkisi: Normalde ince ve düz olması gereken retina kalınlaşır. Bu durum, fotoğraf filminin buruşmasına benzer; görüntü beyne bulanık ve çarpık iletilir.
• Belirtileri:
• Bulanık görme (Gözlükle düzelmez).
• Renklerin soluklaşması.
• Düz çizgilerin kırık veya dalgalı görülmesi (Metamorfopsi).
5. Belirtiler: Hastalığın “Sinsi” Doğası
Diyabetik retinopatiyi tehlikeli yapan şey, semptomları değil, semptomsuzluğudur.
DİKKAT: Hastalığın erken ve orta evrelerinde, hatta bazen ileri evrenin başlangıcında hastanın hiçbir şikayeti olmayabilir. Ağrı, sızı, batma veya kızarıklık yapmaz. Hasta, “Benim gözümde sorun yok, gayet iyi görüyorum” diyerek muayeneleri aksatabilir. Ancak bu sırada retina arkasında damarlar kanamaya ve sızdırmaya başlamış olabilir.
Hastalık ilerlediğinde şu belirtiler ortaya çıkar:
• Bulanık Görme: Kan şekerinin ani yükselip düşmesine bağlı geçici bulanıklıklar veya makula ödemine bağlı kalıcı bulanıklık.
• Uçuşan Cisimler: Göz önünde uçuşan siyah noktalar, “örümcek ağları” veya “kurum yağması” gibi görüntüler. Bu, göz içine (vitreus) sızan küçük kanamaların en önemli işaretidir.
• Görme Alanında Boşluklar: Sanki bakılan yerin bir kısmı yokmuş gibi karanlık alanlar.
• Gece Görüşünde Azalma.
• Ani Görme Kaybı: Yoğun göz içi kanama sonucu.
6. Tanı Yöntemleri: Göz Dibinde Neler Oluyor?
Diyabetik retinopati tanısı, “harfleri okuma” testiyle konulamaz. Göz bebeklerinin damla ile büyütülmesi ve retinanın detaylı incelenmesi gerekir.
Damlalı Göz Dibi Muayenesi (Fundus Muayenesi)
Göz bebeğini büyüten damlalar damlatıldıktan sonra, hekiminiz özel mercekler ve ışık sistemleri kullanarak retinanızı en uç noktalarına kadar tarar. Kanamalar, sızıntılar ve yeni damar oluşumları bu muayenede tespit edilir.
OCT (Optik Koherens Tomografi) – Göz Tomografisi
Diyabet takibinin olmazsa olmazıdır. Işık dalgaları kullanılarak retinanın mikroskobik kesitini alır. Radyasyon içermez, temas gerektirmez.
• Önemi: Sarı nokta ödemini (sıvı toplanmasını) mikron düzeyinde ölçer. Tedaviye başlama kararını ve iğne tedavisinin başarısını OCT sonucuna göre veririz.
FFA (Fundus Floresein Anjiyografisi) – Göz Anjiyosu
Kol damarından “floresein” adı verilen özel bir boya verilir ve bu boyanın göz damarlarında dolaşımı özel kameralarla fotoğraflanır.
• Önemi: Hangi damarın sızdırdığını, retinanın hangi bölgelerinin beslenemediğini (iskemi) ve gözle görülemeyen gizli yeni damarları haritalandırır. Lazer tedavisinin nereye yapılacağını belirlemek için yol haritasıdır.
• Not: Bu işlem, kalp anjiyosu gibi damar açma işlemi değildir; sadece bir fotoğraf/görüntüleme yöntemidir.
7. Güncel Tedavi Yöntemleri
Diyabetik retinopati tedavisinde temel felsefe; “Kötüye gidişi durdurmak ve mevcut görmeyi korumaktır.” Bazı durumlarda görme artışı sağlansa da, asıl hedef körlüğün önlenmesidir.
A. Göz İçi Enjeksiyonlar (İğne Tedavisi)
Son yıllarda retinopati tedavisinde “altın standart” haline gelmiştir. Gözün içine, saç telinden ince iğnelerle özel ilaçlar enjekte edilir.
• Anti-VEGF İlaçlar: Gözde yeni damar oluşumunu ve sızıntıyı tetikleyen VEGF proteinini bloklar. Böylece hem yeni damarlar kurur hem de sarı noktadaki ödem (şişlik) iner.
• Steroid İmplantlar: Dirençli ödem vakalarında, göz içine yavaş salınımlı kortizon implantları yerleştirilebilir.
• Acıtır mı? Hastaların en çok korktuğu kısımdır ancak işlem öncesi göze güçlü uyuşturucu damlalar damlatılır. Hasta ağrı hissetmez, sadece hafif bir basınç duyar. İşlem saniyeler sürer. Tedavi genellikle “yükleme dozu” olarak ayda bir başlar ve duruma göre aralıklar açılır.
B. Lazer Tedavisi (Fotokoagülasyon)
Bu tedavi, gözlükten kurtulma lazeri (LASIK/Excimer) ile karıştırılmamalıdır. Burada kullanılan “Argon Lazer”, retina dokusuna termal (ısı) etki yapar.
• Fokal Lazer: Sarı nokta ödemine neden olan, sızdıran belli başlı damar odaklarını “nokta atışı” ile kapatmak için kullanılır.
• Panretinal Lazer (PRP): İleri evre (proliferatif) hastalıkta uygulanır. Retinanın oksijensiz kalmış (iskemik) çevresel bölgeleri lazerle yakılır.
• Mantığı: Oksijensiz kalan bölgeler “yeni damar üret” diye zararlı sinyal gönderir. Lazerle bu bölgeler iptal edilince sinyal kesilir, kanayan kötü damarlar kurur ve merkezi görme (sarı nokta) kurtarılır.
• Etkisi: Bu işlem sonrası periferik (yan) görüşte bir miktar daralma ve gece görüşünde hafif azalma olabilir, ancak bu, körlüğü engellemek için ödenen kabul edilebilir bir bedeldir.
C. Vitrektomi Ameliyatı
Hastalığın çok ileri evrelerinde devreye giren mikro cerrahi yöntemdir.
• Göz içine yoğun kanama olmuş ve aylarca açılmamışsa,
• Retina üzerinde oluşan zarlar çekinti yaparak retinayı yerinden ayırmışsa (Traksiyonel Dekolman), Gözün arka boşluğuna girilerek kan temizlenir, zarlar soyulur ve retina yatıştırılır.
8. Diyabet Hastaları İçin Muayene Sıklığı Kılavuzu
Hangi tip diyabet hastası olduğunuza göre ilk muayene zamanı değişir:
-
Tip 1 Diyabet: Genellikle genç yaşta başlar. Tanı konulduktan 5 yıl sonra ilk retina taraması yapılmalı, sonrasında ömür boyu yılda bir tekrarlanmalıdır. (Çünkü Tip 1’de retinopatinin başlaması zaman alır).
-
Tip 2 Diyabet: Genellikle yetişkinlikte başlar. Tanı konulduğu anda hemen göz muayenesi yapılmalıdır. Çünkü Tip 2 diyabet sinsi seyreder; tanı konduğunda hasta aslında 5-10 yıldır diyabetik olabilir ve göz hasarı çoktan başlamış olabilir. Sonrasında yılda bir (hasar varsa daha sık) kontrol şarttır.
-
Hamilelik: Diyabetik kadınlar, hamilelik planlarken ve hamileliğin ilk 3 ayında mutlaka muayene olmalı, sonrasında doktorun önerisine göre 3 ayda bir takip edilmelidir.
9. Sık Sorulan Sorular (SSS)
Göz içine yapılan iğne acıtır mı?
Hayır, bu işlem ağrısızdır. Uygulama öncesinde göze anestezik (uyuşturucu) damlalar damlatılır. İşlem sırasında hasta sadece hafif bir dokunma veya basınç hissi duyar. İğne ucu insülin iğnesinden bile çok daha incedir. Sonrasında 1 gün kadar hafif batma veya kızarıklık olması normaldir.
Lazer tedavisi sonrası görmem hemen düzelir mi?
Lazer tedavisinin (özellikle PRP’nin) birincil amacı görmeyi artırmak değil, mevcut görmeyi korumak ve körlüğü önlemektir. Lazer sonrası geçici bir süre (birkaç gün) görme bulanıklaşabilir. Ödem için yapılan tedavilerde ise görme artışı zamanla ve genellikle iğne tedavileriyle kombine edildiğinde sağlanır.
Kan şekerimi düşürürsem gözümdeki hasar kendiliğinden geçer mi?
Kan şekerini düzene sokmak (regülasyon), hastalığın ilerlemesini yavaşlatır ve yeni hasar oluşumunu engeller. Bu, tedavinin temelidir. Ancak oluşmuş olan ileri evre hasarlar (yeni damarlar, yoğun ödem, zarlar) sadece şeker kontrolü ile kendiliğinden “sıfırlanmaz”; mutlaka tıbbi müdahale (lazer, iğne) gerekir. Hatta şekeri çok uzun süre yüksek giden bir hastada şekerin çok hızlı ve ani düşürülmesi, bazen retinopatiyi geçici olarak alevlendirebilir; bu nedenle düşüş kontrollü olmalıdır.
Diyabetik retinopati tamamen kör eder mi?
Evet, tedavi edilmezse diyabetik retinopati ciddi ve kalıcı görme kaybına (körlüğe) neden olabilir. Göz içi kanamalar, glokom (göz tansiyonu) krizleri ve retina dekolmanı, tedavi edilmeyen hastalarda görmeyi tehdit eder. Ancak düzenli takip edilen ve zamanında müdahale edilen hastalarda körlük riski %95 oranında önlenebilmektedir.
“Gözüm iyi görüyor, yine de muayene olmalı mıyım?”
Kesinlikle evet. Bu, diyabet hastalarının düştüğü en büyük tuzaktır. Diyabetik retinopati, göz içine kanama yapana kadar görmeyi bozmayabilir. Görmeniz bozulduğunda ise tedavi için en ideal zamanı kaçırmış olabilirsiniz. Erken teşhis, sadece rutin damlalı göz dibi muayenesi ile mümkündür.
Şeker hastaları ne sıklıkla göz muayenesi olmalı?
Muayene sıklığı diyabetin tipine göre değişir:
• Tip 1 Diyabet: Genellikle çocukluk veya gençlik döneminde başlar. Retinopati gelişimi zaman aldığı için, tanı konulduktan 5 yıl sonra ilk göz dibi taraması yapılmalı, sonrasında yılda bir tekrarlanmalıdır.
• Tip 2 Diyabet: Genellikle yetişkinlerde görülür ve sinsi seyreder. Hasta diyabet olduğunu öğrendiğinde, aslında 5-10 yıldır bu hastalığı taşıyor olabilir. Bu nedenle Tip 2 diyabet tanısı konulduğu an vakit kaybetmeden ilk retina muayenesi yapılmalıdır. Retinada hasar yoksa yılda bir, hasar varsa hekimin önerisine göre 3-4 ayda bir takip gerekir.
Göz içine yapılan iğne (enjeksiyon) acıtır mı?
Hastalarımızın en çok çekindiği konu budur, ancak işlem sanılanın aksine ağrısızdır. Uygulama öncesinde göze güçlü anestezik (uyuşturucu) damlalar damlatılır ve göz yüzeyi tamamen hissizleştirilir. İşlem sırasında hasta ağrı değil, sadece saniyelik hafif bir basınç veya dokunma hissi duyar. İğne ucu saç telinden incedir. İşlem sonrası 1 gün kadar hafif batma, kızarıklık veya kum kaçmış hissi olması normaldir.
Kaç tane göz iğnesi olmam gerekecek?
Diyabetik retinopati, kronik (uzun süreli) bir hastalıktır; bu nedenle tedavisi de tek seferlik değildir. Sarı nokta ödemi tedavisinde genellikle “Yükleme Dozu” ile başlanır; bu, ilk aşamada ayda 1 kez olmak üzere peş peşe 3 veya 4 iğne yapılması demektir. Sonrasında hastanın görme artışına ve göz tomografisindeki (OCT) ödem durumuna göre iğne aralıkları açılır (Örn: 2 ayda bir, 3 ayda bir). Bazı hastalarda 5-6 iğne yeterli olurken, bazı hastalarda yıllara yayılan bir tedavi süreci gerekebilir. Tedaviyi yarıda kesmemek, görmenin korunması için hayati önem taşır.
Lazer tedavisi sonrası görmem hemen düzelir mi?
Lazer tedavisinin (özellikle PRP – Panretinal Lazer) birincil amacı “görmeyi artırmak” değil, “mevcut görmeyi korumak ve körlüğü engellemektir.” Lazer işlemi, göz bebeği büyütülerek yapıldığı ve parlak ışık kullanıldığı için işlemden sonraki birkaç saat görmeniz bulanık olabilir. Ayrıca, yoğun lazer tedavisi uygulanan hastalarda, gece görüşünde hafif azalma ve renklerde soluklaşma gibi yan etkiler görülebilir. Bu, körlüğü engellemek için ödenen kabul edilebilir bir bedeldir. Görme keskinliğinin artması genellikle lazerden ziyade, ödemi kurutan iğne tedavileriyle sağlanır.
Kan şekerimi düşürürsem gözümdeki hasar kendiliğinden geçer mi?
Kan şekerini düzene sokmak (HbA1c kontrolü), hastalığın ilerlemesini yavaşlatır ve yeni hasar oluşumunu engeller. Ancak, retinada oluşmuş olan ileri evre hasarlar (yeni damarlar, yoğun ödem, zarlar), sadece şekeri düşürerek kendiliğinden yok olmaz; mutlaka tıbbi müdahale (lazer, iğne) gerekir. Önemli Uyarı: Kan şekeri çok uzun süredir çok yüksek olan hastalarda, şekerin aniden ve çok hızlı düşürülmesi, retinopatiyi geçici olarak alevlendirebilir (“Erken kötüleşme” etkisi). Bu nedenle şeker düşüşü, Dahiliye/Endokrinoloji uzmanı kontrolünde, göze zarar vermeyecek bir hızda planlanmalıdır.
Diyabetik retinopati tek gözde mi olur, her iki gözde mi?
Diyabet, damarlarda dolaşan kanı etkileyen “sistemik” bir hastalık olduğu için, diyabetik retinopati kural olarak her iki gözü de etkiler. Ancak hastalığın şiddeti iki gözde her zaman eşit olmayabilir; bir gözde sadece hafif kanamalar varken, diğer gözde görmeyi tehdit eden ödem veya ileri evre damar oluşumları görülebilir. Bu nedenle tedavi her göz için ayrı ayrı planlanır.
Diyabetik retinopati tamamen kör eder mi?
Evet, eğer tedavi edilmezse diyabetik retinopati; göz içi kanamaları, retina dekolmanı (ayrılması) ve neovaskülar glokom (göz tansiyonu) yoluyla kalıcı körlüğe neden olabilir. Diyabet, yetişkinlerdeki önlenebilir körlüğün en sık nedenidir. Ancak düzenli takip edilen, şekeri kontrol altında olan ve zamanında tedavi (lazer/iğne) uygulanan hastalarda körlük riski %95 oranında önlenebilmektedir.
Sonuç
Diyabet, ömür boyu yönetilmesi gereken bir süreçtir. Bu süreçte gözlerinizin zarar görmemesi, “kan şekeri kontrolü” ve “düzenli göz muayenesi” disiplinine bağlıdır. Teşhis ve tanı için marmaragoz.com adresinden randevu alabilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve tıbbi tavsiye yerine geçmez. Kesin tanı, evreleme ve tedavi planlaması için mutlaka uzman bir göz hekimine başvurunuz. Her hastanın klinik durumu ve tedaviye vereceği yanıt farklılık gösterebilir.

